9 Ağustos 2010 Pazartesi

Yaşamak güzel şey…

Dingin bir kıyıdan, kent kalabalığının içine böyle birden bire düşünce, insan aklı da tıpkı kent gibi kalabalıklaşıyor.

Ama, yaz ortasında yıldızların altında kurulan bir sahnede Nâzım’ı insanlıkla buluşturunca iç sıkıntılarım eridi, yüreğimin ritmi değişti.

Elleri hayatın sözcüklerine dokununca, tazeleniyor insan.

Nâzım ustanın yaşam kavgasına kattığı en büyük zenginliklerden biri de bu olsa gerek.

Değişiveriyorsunuz.

Ansızın tüm bedeninizi yaşam sevinci kuşatıyor.

31 Temmuz Gecesi Kadıköy Özgürlük Parkı’nda salonu dolduran izleyenlerimiz, yüreklerini Nâzım’la buluşturdukları için mutluyum.

Oyun sonunda salondan taşan coşku, bunca kirlenmeye karşı direnen, yenilmeyen ve ayakta kalmak için ortaklaşan insanlığın coşkusuydu.

Nâzım Oyuncuları ve Yaşamak güzel şey be kardeşim oyunu yoluna devam edecek ve içinden geçtiğimiz şu karmaşık süreçte, kendi üzerine düşeni yapmaya çalışacak.

Yurdun dört bir yanından bizleri bekleyen Nâzım dostlarından ve seyircilerimizden aldığımız iletiler yüzümüzü gülümsetiyor.

Dostlarımız bilsinler, önümüzdeki sezon, sahnesi olan her noktada perde açmaya çabalayacağız.

15 gösterimlik bir Avrupa turnesi için de çalışmalarımız son aşamasında.

Bunca yıllık tiyatro yaşamımın en güzel yılları geride kaldı demeyeceğim ama, doğrusu Anadolu yollarında kent kent, kasaba kasaba, köy köy dolaşıp buluştuğumuz seyircilere özlemim var.

Cami avlularında, okul bahçelerinde kurulan sahnelerden merhabalaştığımız insanlığın, henüz tükenmediğini, tüketilemeyeceğini biliyorum.

Elbette dün bu gün değil.

Ancak Maraş’ın Pazarcık ovasında traktör römorklarının üstüne kurulu sahnelerden oyunlarımızı izleyen köylü kardeşlerimin şen sesleri, daha dün gibi.

Bu güzel yurdun dört bir yanında meydanlarda, kendi kurduğumuz sahnelerde buluştuğumuz gençlik, el ele tutuşup bize polisten gizleyen işçiler, fabrika avluları, grev çadırları önlerindeki halaylar ve o halaylara omuz vermiş olmak, yüreğimi titretiyor.

Sanatın değiştirici, akıl açıcı, yaşamaya dair mücadele etmek için ortaklaştırıcı gücünü sınadık belki, belki de kendimizi değiştirmenin ilk çocuksu adımlarını attık. Ancak, haksızlığa karşı dayanışan insanlıkla birlikte olmanın, birlikte çoğalmanın, yaşam kavgasını ortaklaştırmanın farkı tanımsız.

1973-74 yıllarının Söke ovasında, toprakları elinden alınmış köylülerle aynı direnişin içinde yol almak ve o şanlı toprak işgalleri sürecini bir oyunla taçlandırmak, bizim kuşağın çok az oyuncusunun yaşadığı bir olanaktır.

Sistemin tüm geriliklerine, zorbalıklarına karşı inatla direnen insandan yaşam kavgasını öğrenmek; sahne üstündeki her şeyin yeniden düşünülmesini gerektiren sancılı-kavgalı bir sanatsal sürecin başlamasına neden oluyor.

Tiyatroda masa üstüne konan metni sorgulamak, aklımızı sorgulamak anlamını da taşır.

Sorgulayan tiyatro yaratıcısı, kendinden başlayarak her şeyi ama her şeyi değiştirmek için çabalar.

Tüm algıları, beğenileri değişir.

Mesleğe dair ışık, ses, müzik, dekor, kostüm, aksesuar gibi olmazsa olmazlara olan ilgisi farklılaşır.

Öğrenirsiniz.

Ülkesi için eşitlik-özgürlük kavgası edenden, değiştirmek için baş kaldırıp hapse atılandan, örgütlenip greve çıkmış işçiden, partisine güç katan sesten, faşizme taş atan çocuktan, yavrusuna ninni söyleyen yada ağıt yakan analardan, işsiz kalmış binlerden, yoksulluktan mutlak ama mutlak ‘önce erdemli olmayı’ öğrenirsiniz.

Namussuz din tacirlerinin yoksul halka ettiklerinden, katil sürüsü ırkçıların kan kusan eylemlerinden, memleket satıcılarından, yalancı-düzenbaz siyasetçilerden, hırsızlardan, savaş kışkırtıcısı tacirlerden, gericiliğe eklenen namussuzluktan ve döneklerdense onursuzluğun-omurgasızlığın ne olduğunu öğrenirsiniz.

Dünyalı meslektaşlarınızdan, müzik ustalarından, ressamlardan, yazarlardan, fotoğraftan, film karelerinden, heykelden, mimariden, çizgiden ve şiirden aynı suda akmayı kavrarsınız.

Değişirsiniz.

Gün olur, kavganın ortasında bir meydanda haykırırsınız özgürlüğü, gün olur bir sahnede ışıklar altında dillendirirsiniz bağımsızlığı, eşitliği, barışı.

Çoğalırsınız ve çoğaldıkça çiçeklenir sevdanız.

Bir de eğer tutmuşsanız şair yoldaşınızın elinden, dokunmuşsanız güneş gibi yüreğine, içiniz ışır.


Dünden bu güne koşar adım geldik belki.

Zaman zaman yenik düşsek de çocuksu gülüşlere, aldansak da soğuk sabah merhabalarına, hiç yalnız kalmadı sevinçlerimiz.

Ülkemizde politik tiyatro gerçeği, ‘bizden önce de vardı, bizden sonra da var olacak eşitlik ve özgürlük mücadelesi de öyle’. Bunu biliyor olmaktır bizleri mutlu kılan ve bu yüzdendir ‘yaşamak güzel şey be kardeşim’ diye inlememiz.

oaydinoaydin@gmail. com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder