15 Ağustos 2011 Pazartesi

urun...


İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nin önündeki tanıtım panolarında süslü-püslü bir 'bilgilendirme' boy gösteriyor.

"Yargı kararları nedeniyle AKM'de onarım çaşlışması yapılamıyor"

Şimdi yine, bağırıp-çağırıyor bu adam diyecekler ama, ayıptır ayıp!

Bunun adı, halkı sürü yerine koymak, sürece tanıklık edenleri ve taraf olan bizleri karalamaktır.

Böylesine bayağı-sıradan, kafa karıştırıcı bir yolla meseleyi tek yanlı afişe etmek, ahlaki değildir.

Dilimizde tüy bitti.

AKM için alınan 'yürütmeyi durdurma' kararının dayanağı, Koruma Kurulu kararları doğrultusundadır.

O bina 'kültürel varlık' olarak onanmıştır; orada aklınıza estiği gibi bir onarım-düzenleme-yenileme çalışması yapamazsınız.

Yapmayı tasarladığınız tadilatla yapının yüreği yerinden sökülüyor, bina tüm sanatsal işlevini yitiriyor.

Bu yüzden yargı başvurumuzu kabul etti ve karara bağladı.

Neden bu gerçeği paylaşmıyorsunuz?

Yüreğiniz el veriyorsa, 'dürüst' iseniz o ilanların yanına yargı kararını da asın, bilgilensin bu halk.

Bitişiğine de tadilat için, 2010 Avrupa Kültür Başkenti fonundan aktarılan ve iç edilen paranın miktarını da yazın!

Ne sanıyorsunuz, 'şimdi sanat sezonu açılıyor, İstanbul yine salonsuz, birileri çıkıp konuşacak, AKM'nin hesabını soracak.
"Üstünden bunca zaman geçti mesele unutuldu, biz ne söylersek bu halk inanır" diye mi düşünüyorsunuz?

Yanılıyorsunuz.

Bu ülkenin mimarlarını- kent planlayıcılarını-mühendislerini-sanatçılarını, bu alanda karşınıza dikilen örgütlerini aptal mı sanıyorsunuz?

Bunun böyle olmadığını bin kez anlamış olmalıydınız.

'Sabun köpüğü gibi üste çıkmak böylelikle insanları yanıltmak ve buradan siyasi bir kazanım elde etmek' dürüstlük oldu da bizler mi bilmiyoruz.

Ertuğrul Günay ve bu ülkeyi yöneten akıl, bir kez olsun kültürel değerlere, kalıtlara sahip çıkanlara kulak verseler kıyamet mi kopar?

İki aya kalmaz, Taksim Meydanı ve Tarlabaşı Bulvarı üzerinde 'trafiği yeraltına indirme' çalışmalarına başlayacak, ardından
tarihi yarım adaya uzanacak ve ekranlardan gördüğümüz o ucube köprüyü dikmek için yıkımlar yapacaksınız.

Tüm Taksim ve çevresi, Haliç'e kadar büyük bir şantiyeye dönüşecek.

İş makinaları kentin yüreğine dalacak ama insanlar ne olup-bittiğini bilmeyecekler.

Yine bildiğinizi okuyacaksınız.

Projeyi halkla paylaşmayacak-bilgilendirmeyecek, böylelikle tartışmaların önünü tıkayacaksınız.

'Bu kent babanızın tapulu malı mı?' diye sormazlar mı sanıyorsunuz?

Tarlabaşı'ında yapılan yıkımların, insanları sokaklara atmanın, baskılar yoluyla evlerini boşaltmanın saklı kalacağını,
kimseciklerin seslerini çıkaramayacağını düşünüyordunuz.

Ne oldu?

UNESCO'dan bile yanıt aldınız.

Aynı durum yeniden yaşanmayacak mı sanıyorsunuz?

Kendini 4. Murat yerine koyup, Beyoğlu'nu zaptiyeleri ile kuşatan akıl tüm dünyanın gündemine düşmedi mi?

Dünya basını sizleri, 'İran mollarına' benzetiyor.

Bu sizin için övünç kaynağı olsa gerek!

Beyoğlu'nda kaç insan işsiz kaldı haberiniz var mı?

Esnaf kan ağlıyor, zararlarının haddi hesabı yok.

İnsanları durduk yerde kışkırtyorsunuz.

Arkanızdan her gün, her saat, her dakika küfür üstüne küfürler ediliyor.

Günü geldiğinde, bu küfürlerin yüzünüze yüzünüze savrulmayacağının bir garantisi var mı?

Durun artık, durun!

Bir kentin tarihsel ve kültürel dokusunu bozmak-yıkmak, insanların yaşam alanlarına saldırmak suçtur.

Hem de 'nitelikli' bir suçtur.

Bu suçun hesabı sorulmaz mı sanıyorsunuz?

Yanılıyorsunuz, bin kez yanılıyorsunuz.




oaydinoaydin@gmail.com