23 Ağustos 2010 Pazartesi

Kıskaç…

Ülke, evet-hayır ikilemine kilitlenmişken, aşağıda okuyacağınız yazı sizler için ne ifade eder fazla kestiremiyorum ama, AKP sistemi ele geçirme operasyonuna sanat alanlarında da son noktayı koymak üzere.

Kültür Bakanı, tiyatro, opera, bale ve senfoniyi ‘hizaya getirme’ çalışmasının içeriğini kamuoyuyla paylaştı ve yaklaşık iki yıldır seslendirdiklerimiz, tek tek ortaya çıkmaya başladı.

“Bankamatik sanatçılığını önlemeye çalışıyoruz. Çünkü 40 yaşından sonra hatta 35’ten sonra sahnede zorlanıyorlar. 35’ten 65’e kadar 30 sene çalışmadan maaş ödüyoruz” kılıfı ile yürütülen çalışma, kurumların ve sanatçıların geleceği konusundaki AKP tasarrufunu net biçimde açıklıyor.

”Her iki kurumun mevcut kadrolu sanatçılarının teşvik ücretleri ‘performans’ üzerinden değerlendirilecek ve oynadıkları oyun kadar teşvik alacaklar. Süren oyunlardaki sanatçılarla sözleşmeler her yıl yenilenecek ve oyunlarda görevi olmayan sanatçılarla sözleşmeler yapılmayacak”

Anlaşılacağı üzere, Devlet Tiyatrolarında, opera, bale ve senfonide çalışan sanatçı arkadaşlarım hem mezarda emekliliğe hem ömür boyu seçtiği alanda üretemeden yaşamaya mahkum ediliyorlar.

Öyle ya, söz konusu prodüksiyonlarda görevin yoksa maaş yok, sigorta yok, mesleği yapma-üretme hakkın ve hiçbir sosyal güvencen yok.

Yani, ne halin varsa gör!

Ne diyor bakan bey, “35’ten sonra, otuz yıl çalışmadan maaş veriyoruz.”

Bu sözler sanatçılar için hakaret içerir.

Hangi sanatsal yaratıcı, 35 yaşından sonra çalışamaz-üretemez-yazamaz-oynayamaz-beste yapamaz-çalamaz-söyleyemez olur?

Bu durum bir tek bale alanındaki arkadaşlarım için geçerledir. Ancak, onların da ömür boyu dans edenleri, ustalıklarıyla örnek olanları ve reji yaparak katkı sunanları halen çalışmalarını sürdürüyorlar.

Görüldüğü gibi, bir iki sıradan örnek genelleştirilip, kurumları en geri koşullara itmek için gerekçeler oluşturulmuş!

Şimdi, fazlaca kafa karışıklığına neden olmadan, buradan çıkardığım gerçekliği paylaşmakta yarar var.

AKP sanatçıları, tıpkı Tekel işçilerinde olduğu gibi, 4C yasasının kıskacına almak istemektedir.

“Oyun başı sözleşmeler”, “prodüksiyonlara göre kadrolar” başkaca hiçbir anlam ifade etmez.

Önümüzdeki süreçte, yapılacak prodüksiyonlarda görev alacakların dışında kalan ve mesleklerine bunca yıl emek vermiş olan onlarca sanatçı kapının önüne konacaktır.

Bunların arasında uluslararası kariyer yapmışlar, yetkinler, hocalar bile olsa bu gerçeklik değişmeyecektir.

Bu durum, alanda daralmayı, eriyip yok olmayı getirecek; devletin asli görevleri arasında bulunan “sanatı, sanatçıyı koruma ve sanatı yaygınlaştırma” görevini tırpanlayacak ve insanoğlunun yaşamından; sanatla zenginleşme-gelişme-değişme gibi olmazsa olmazları söküp atacaktır.

Tam da AKP gericiliğine yakışır bir durum!

Dahası var, işlevselliğini yitirecek kurumlar, kurumlardaki sanatçı arkadaşlarımız ‘etiketlenmiş birer mal gibi’ satılığa çıkartılırlarsa, hiç şaşırmayın!

Kurumların kaç para edeceğine karar verilsin yeter. Alıcısı mutlak bulunur. Çıkılır ihaleye ve bu Cumhuriyet kurumları da birilerine peşkeş çekilir.

Eğer 12 Eylül’de AKP anayasasına ‘evet’ çıkarsa bu duruma itiraz etme- yargıya gitme yolları da kapanmış olacak.

Oylanacak o 26 maddenin içinde, “özelleştirmelerin yargı yoluyla durdurulmasının engellenmesi” olduğuna göre, sorun yok!

Bu durumun ipuçlarını bu sayfalardan duyurmuş ve sanat örgütlerini, sanatçı dostlarımızı mücadele etmeye çağırmıştık. “Tekel işçilerinin başındaki 4C belası gün gelecek sanatçı arkadaşlarımızın da başına bela edilecek, bu gün Tekel direnişine seyirci kalanlar yarın, hakları için direnmeye karar verdiklerinde kimlerden destek isteyecekler” demiştik.

Tekel direnişinin yaktığı ateş, önümüzdeki süreçte sanatçılara ne kadar örnek olacak, birlikte yaşayacağız.

Ya teslim olup susacağız ya da özgürlüklerimiz için, sahnelerimizden ve hayatın ta orta yerinden perde açıp direneceğiz.

Eflâtun, “Siyasetle ilgilenmeyen aydınlar, cahiller tarafından yönetilmeye mahkumdur” der.

oaydinoaydin@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder