16 Ağustos 2010 Pazartesi

Ortaklaşma….

Ülkenin sosyalist solu referandum konusunda deklarasyon yayımlayarak tek ses olma konusunda önemli bir adım attılar.

Halkevleri, EMEP, ÖDP ve TKP 15 Ağustos Pazar günü, sanatçılar, yazarlar, akademisyenler, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ile birlikte SES Tiyatrosu salonundan referandumda neden ‘hayır’ dediklerini ülkeye ve dünyaya duyurdular.

Bu gelişme, ülkemiz sosyalist geleneği açısından önemli bir kazanım olarak tarihteki yerini alacaktır.

İstemim, bu birlikteliğin çoğalarak toplumsal bir güç halinde kendini geliştirmesi ve ülke gerçekliğine el koymasıdır.

Bu süreci birlikte yaşayacağız.

Bu birlikteliğin örülmesi sırasında yaşadığım birkaç bayağı tavrı ise, bu satırların okurlarıyla paylaşmak isterim.

Hayatını solculuk üstüne kurmuş, bu söylemle bezemiş, bu dünyanın musluklarından su içmiş, aşını-ekmeğini yemiş ve “solcu sanatçı” diye anılmış nice aymazın, döneklikte yarışır olduklarını görmek-duymak-işitmek, bin yıllık dostlarına yanıt vermekte zorlanınca ‘faşist’ diyecek kadar sıradanlaşmak, basitleşmek, bayağılaşmak tarihe kalacak belgeler arasında olmalı.

Bir kez daha tanık oldum ki, sanat alanlarındaki gericileşme, sisteme eklenip ‘kapı kulu’ olma, ülkemiz açısından en can alıcı günlerini yaşıyor.

AKP ve Fethullah Gülen seviciliğinde sınır yok!

İş, gericiliğin sofralarında bağdaş kurmadan çok daha önceleri başlamış; satın almakta yetenekli kimi siyasal cambazlar, her tür madrabazlığı yaparak işlerini becerebilmiş!

Oyunculuk sınırları belli, ekranlardan halka trajik gülücükler dağıtan bazı çok bilmişler ilk devşirilenler olmuş; şiirleri AKP tarafından sahiplenilen bildik ‘cezaevi kuşları’ ikinci sıralarda; yazdıkları ‘aşk öyküleri’ ile melankolik gençlerin akıllarını çelme becerisi gösterenlerse üçüncü sırada.

Evet acı ama, gerçek dediğimiz şey zaten can acıtıcı değil midir?

Türkiye sinemasında toplumsal duyarlılığımızı ayakta tutmaya yönelik filmlerde yer alan bir çok oyuncunun, bu gün gericiliğin lafazanı olduklarına tanıklık etmek, zoruna gidiyor insanın.

Dinci olmuş karikatüristleri, romancıları, neredeyse cami avlusunda dilenci olmuş tiyatrocuları, el-etek öpen sinema yönetmenleri, üç kuruşluk kariyerleri için gericiliğe ‘sanat danışmanlığı’ yapanları, ‘Allah ondan razı olsun’ deyip Fethullah’a methiyeler dizen oyuncuları, ‘ben solcuyum’ diye söze başlayıp AKP öven köşe yazarları, iki kuruş maaşla özel okullarında ‘iç edilmiş’ öğretim üyeleri daha da can acıtıcı.

Şimdi ‘yaz şunların isimlerini’ dediğinizi duyar gibiyim.

İnanın değmez.

Utanma-arlanma duygusunu yitirmiş, emekçi halkına karşı sorumluluklarını gericiliğe meze etmiş, çıkarları için kendi akıl zenginliğini bile yemiş-tüketmiş, ülke geleceğini ipotek altına almak isteyen kara akıla destek vermek için kırk takla atmış bir güruhun adlarını yazsak ne olur yazmasak ne olur?

Ancak bilinmesi gereken şudur ki gericileşme, sol sanat alanını aç karnından vurmaya başlamıştır ve bu gidişle ‘liberalizm’ adıyla daha çoook tezgah kurup, vurmaya devam edecektir.

Sosyalistlerin bir güç olarak ortaklaştıkları şu günlerde, işlerinin ne kadar zor olduğunun başkaca bir işareti de bu olsa gerek.

oaydinoaydin@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder