26 Ocak 2010 Salı

Yalanla yaşamak!


AKP, ‘2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’ balonuna start verdi.

Meydanlardan, TV ekranlarından inmeyen pop yıldızları, havai fişek gösterileri, süslü-püslü laflar, sırt sıvazlamalar bir küfür gibi üstümüze taştı.

Polis barikatları ardından popçulara ulaşmak için bayılanlar, ağlayanlar, hırsızlananlar ve her anlamda tacize uğrayanlar alkışlara boğdular memleketi!

Bağcılar meydanında başörtülü genç kızlar bağırıyor, “yaşasın kültür merkezi olduk”!

Anlaşılan, göz boyamacılar meseleyi iyi belletememişler garibim halka, bunca reklam, gürültü-patırtı, para-pul boşuna mı ne?

Başbakan, Cumhurbaşkanı, Bakanlar ve 2010 yürütücüleri aynı telden çalıyorlar.

Dertleri, bu düzeysizliğe, sıradanlığa, seviyesizliğe, basitliğe, aldatmacaya karşı çıkanları karalamak.

Haliç’deki açılış gecesinden önce, TRT 2 ekranlarından, tiyatro düşmanı İskender Pala efendiden saatler süren inciler izlettirildi tüm ülkeye. ‘Kültür başkenti projesi başkanımızın himayelerinde gerçekleştiriliyor”. Adam, AKP genel başkan yardımcısı sanki. 2 saatlik yayında 50 kez, başbakan ve AKP ye övgüler sıraladı.

Zevat’ın salona geç teşrifleri nedeniyle açılış 1 saat geç başladı ve Yekta Kara yönetimindeki açılış etkinliğinin sonunda, tam 300 sanatçı sahnede unutuldu. Sanatçılar selam bile veremeden zevat sahneyi kuşattı.

Vali, Belediye Başkanı, Başbakan, bakanlar, Cumhurbaşkanı, 2010’cu zevat, sahnenin önünde, arkada 300 sanatçı!

Tam AKP’ye göre evlere şenlik bir durum!

Işık-ses gösterisi denen güzelleme de erken başlayınca, izleyenler kapının önüne hücum etti ve sanatçılar öyle elleri bağlanmış kalakaldılar sahnede.

Gösteri sonrası kırmızı plakalardan geçilmeyen bir trafik oluştu ki, İstanbul böyle işkence herhalde az görmüştür!

İki gün boyunca, ipe-sapa gelmez bir sürü kelam dinledik beylerden!

Başbakan; “Bizi çok sıkıştırdılar, öyle şeyler söylediler ki şaşırdım”, Belediye Başkanı; “Bu kentin, bu ülkenin sahibi bizleriz, sizlersiniz öyle üç-beş kendini bilmezi dinleseydik bir şey yapamazdık” diyorlar.

Yapılanları birlikte gördük!

Harbiye Muhsin Ertuğrul’dan başlayalım.

Bu salonun yalnızca adı Muhsin Ertuğrul’dur. İşlevsizliği daha ilk günden ‘çok amaçlı’ diyerek itiraf edilmiştir. Uluslararası kara para aklayıcılarına, elini kana bulaşmış finans gruplarına, çok uluslu tekellere beş yıldızlı hizmet vermek için inşa edilmiş olan kongre merkezinin içinde, deyim yerindeyse, yerin yedi kat altına gizlenmiştir.

Şehir tiyatrolarına ne kadar ve nasıl ev sahipliği yapacağını da birlikte göreceğiz.

Kaldı ki Belediye bu salonun sahibi bile değildir, olsa olsa küçücük bir hissedarıdır.

Açılışta Başbakan ‘Buraya cami yapacağımızı söylediler, yahu insaf ‘ diye bağırıyor.

Beyefendi yanılıyor.

Biz, hiç bir biçimde o alana bir cami yapılacağı için bu salon yıkılıyor demedik, aksine, “Bu alan rant avcılarına peşkeş çekiliyor, eskisini yıkmadan yenisini yapmayı bilmez misiniz, nedir bu düşmanlık?’ diye seslendik.

AKP’nin Cami projesi, Taksim Meydanı içindir ve bu da büyükşehir belediye meclisince onanmıştır. Bunu Başbakan, hepimizden iyi bilmektedir.

Açılışta, Orhan Kurtuldu, Nedim Saban arkadaşlarımın konuşmalarına yer verilmiş, Harbiye Muhsin Ertuğrul eyleminin görüntüleri izletilmiş.

Başkan bey, ‘buyurun onlar bunları söylediler, biz ise tam tersini yaptık, size bir salon açtık’ diye ünlemiş.

Birileri de, ‘bravo’ sesleri ile alkışlamışlar.

Kimler yok ki salonda, neler olduğunu izleyenlerin dışında, İstanbul kentinin sanat sevicileri çoğunlukta!

Şehir tiyatrolarından bir kısım oyuncular ve daha düne kadar ADD gecelerinden inmeyen, ÇYD çalışmalarına omuz vermiş(!) yaptığı her oyun’u bu anlamda ranta çevirmiş, bir özel tiyatro patroniçesi de var.

Daha çiçeği burnunda, AKP sevici bir ‘diva’!

Hepinizin merak ettiği Orhan Alkaya’yı ise ortalarda gören olamamış, çağrılmamış olabilir mi?

Yazık, ‘yıkım kararını’ bu beye imzalatmışlardı oysa. Ortaya çıkan eseri(!) açılışında görmek onun da hakkı olmalıydı!

Şehir Tiyatroları müdürlüğü ve sanat yönetmenliği o yapıya taşınacakmış.

Nasıl olacaksa. Ne dekor-kostüm-aksesuar-terzi atölyeleri, prova salonları, depoları var ne idari üniteler için uygun mekanları.

Binanın çevresindeki, dev beton kütle, ‘ben buradayım’ diye bağırıyor.

İnsani hiçbir yaşam alanı yok. Ağaçlar katledilmiş, vadideki doku tahrip edilmiş, heykellerin yerinde yeller esiyor, trafik ise keşmekeş.

Bu konuda hep birlikte çokça konuşacağız belli. Ama son sözü, ‘diva’ya verelim. ‘Başkan beyi tebrik ederim’ demiş.

Ne demeli, ah garibim ah, yazık. Sen misin, ‘çağdaş Türk kadın sanatçısı’ peh!

AKM için, sinsice onlarca kirli bilgiyi ortalığa süren, AKP ve yandaş medya çığırtkanlığının da sonu geldi.

Hem de Yargıtay kararları ile bizlerin haklılığı onaylanarak.

Bakanlık ‘itiraz’ hakkını kullanmaktan bile vazgeçti.

Ancak beyler, halen serbest atış halindeler. Hedeflerinde bizlerle birlikte yargı da var.

‘Yıktırmadılar, yaptırmadılar, durdurdular’

Doğru.

Yıktırmadık, durdurduk ama yaptıracağız.

Siz yapacaksınız, biz denetleyeceğiz.

Koruma kurulu kararları ne ise, onu uygulayacaksınız.

Artık, yalana-dolana hiç gerek yok!

İşinizi yapın ve imzalanan ortak protokolü hayata geçirip, salonu gerçek sahiplerine teslim edin.

Durumu eveleyip-geveleyip, kendinize yeni vazifeler çıkarmayın.

Bu arada, kokusunu aldığımız ‘zaman aşımını’ hiç beklemeyin, yanılırsınız.

2010 Ajans’ı denilen şirket, bir yıl sonra sönümlenir gider. Ama tek tek isimleriniz kamuoyunca biliniyor, günü gelir birileri tutar yakanızdan çıkarır halkın karşısına.

Şimdi, bir gecede 7 ayrı alanda yapılan 2010 açılışı etkinliğe harcanan 8.5 milyon lira, ve düpedüz seviyesizlik görüntülerinden oluşan etkinlikler birileri tarafından konuşulacak mı, merak ediyorum!

Bir de, bu gecelerde sahnelere çıkıp sunumlar yapan ‘tiyatrocu’ kardeşlerimin ruh hallerini merak ediyorum. Ne haldeler? İşlerini başarıyla yapmış ülke kültürüne, sanatına katkı sunmuş ve bunun keyfini mi sürüyorlar yoksa, başlarını öne eğip ‘biz ne yaptık’ diye mi düşünüyorlar?

Öyle ya, ‘sanatçı’ dediğin bir etkinliğin içinde bulunurken, ‘neden ve niçin’ sorularını önce kendine sormuyorsa, biz onu hangi sıfatla adlandıracağız?

Ancak görülüyor ki, bütün gürültü-patırtıdan geriye kalan, OYNAMA ŞIKIDIM, ŞIKIDIM’dan başkaca bir şey değildir.

oaydinoaydin@gmail.com.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder