30 Mayıs 2011 Pazartesi

Düşmanlık…

Bir yanda imama ve ordusuna biat edecekleri belli olanlar; diğer yanda söz üstüne akıl koymayı kotaramayan Kılıçdaroğlu’nu ağızları açık izleyenler ve ırkçılığın yaşadığı kapanlar, kitlelerin ilgisini çekiyor!

Memleket panayır yeri.

Her tür kör dövüşünü izlemek bedava.

Anlıyoruz ki küfrün-hakaretin-saygısızlığın bini bir para olunca, seyirci keyif alıyor!

Bizim alanda da bu hep öyle olmuştur.

Bir oyunda belden aşağı espriler- küfürler- bayağılık varsa, o oyunun gişe şansı yüksek olur!

Ancak şu içinden geçilen zaman, siyasal ahlakın dibe vurduğu kara bir dönem olarak tarihteki yerini alacaktır.

‘Adamların ağzı torba değil ki büzesin’, ülkeyi-dünyayı-insanı algılama yetileri bu kadar.

Bu arada, yukarda bağırtı-çağırtı sürerken, aşağıda sanat düşmanlığında sınır yok.

Devlet Tiyatroları Antalya Müdürlüğü’nün ev sahipliğinde gerçekleştirilen Tiyatro Festivalinde yaşananlar, dinci gericiliğin sanat düşmanlığına tanıklık etmemizi sağladı.

Festivalin konuk ülkelerinden İsrail’in Cameri Tiyatrosu, deyim yerindeyse canını zor kurtardı.

ADAP adlı bir çatı örgütü altında birleşen Antalyalı yobazlar, oyunu sabote etmek için organizasyon yapıyorlar ve ekip geldiği gibi ülkesine geri dönüyor.

Ne yapmak istediklerini en açık biçimiyle ifade ediyorlar. “"Platformumuza bağlı dernek ve vakıflardan 10 üyemizin Mavi Marmara gemisinde bulunmaları ve İsrail'in kanlı vahşetlerini görmüş olmaları, bu oyunun Antalya'da ve Türkiye'de oynatılmasını rahatsızlık verici olarak değerlendirmemize sebebiyet vermiştir"

Sözü edilen dernek ve vakıfların içinde, İHH ve Mazlum-Der başı çekiyorlar.

Bu örgütler ve bileşenleri bu ülke için şeriat özlemiyle yanıp-tutuşan ve bu uğurda cihada karar vermiş örgütlerdir. İnsani yardım adıyla yapılanların tamamı bu şemsiyenin altında gizlidir.

Adamlar en açık biçimiyle tehditler savuruyor, toplu bilet alarak saldırı için organize oluyorlar, yetmiyor basın açıklaması yapıp amaçlarını dillendiriyorlar; ama AKP’nin bölgedeki iş bitiricileri susuyor, CHP susuyor, kitle örgütleri susuyor.

Antalya Valisi ağzını açıp tek kelime etmiyor. Antalya Emniyeti de öyle. Kültür Bakanı beyefendinin umurunda değil, DT Genel Müdürlüğünden de hiçbir açıklama yok.

DT Antalya Müdürü Selim Gürata’nın ve konuk ülke tiyatro oyuncularının içine düşürüldüğü durumu varın siz tahmin edin!

Antalya, benzeri ırkçı ve gerici saldırıyı son Altın Portakal organizasyonunda da yaşamıştı.

Üç-beş çapulcunun hezeyanı dikkate alındı ve uluslararası bir yönetmen apar-topar ülkesine gönderildi!

Bize de meseleyi, yönetmeni, yaptıklarını, çektiği filmleri tartışmak düştü.

Irkçı saldırı ise birileri tarafından sineye çekildi.

Sanata düşmanlıkta bir ikinci örnek de İzmir’den geldi.

Yeni Kapı Tiyatrosu’nun oyuncu-yönetmeni Nazlı Masatçı, İzmir Emniyet Müdürlüğünün emriyle gözaltına alındı.

Gerekçe evlere şenlik, “oyun oynayarak halkı askerliğe karşı soğutmak”.

Arkadaşımız çıkarıldığı savcılıkta bu suçlamayla karşılaşınca şaşakalmıştır herhalde ya da benim gibi küfürbaz olmuştur.

Anlaşılıyor ki imamın ordusu, sanatçıları her yerde “takibe almış” durumda. Nazlı elbette ‘suçu üstlenmeyip’ başı dik biçimde oyununu yeniden oynamak için tiyatrosuna döndü ama dava sürüyor.

Bu mesele için de kimselerden ses-seda çıkmadı.

İleri demokrasi kahramanları suskun,

İzmir’den vekilliğe aday Kültür Bakanı zat suskun.

CHP suskun, kitle örgütleri suskun.

Bilmiyorlar ki insanlık tarihinde sanat yoluyla işlenmiş tek suç yoktur.

Bir sanat yaratıcısının ‘vicdani ret’ konusunu ya da herhangi bir konuyu işleyen oyun yazması-oynaması-sahnelemesi, resim yapması, fotoğraf çekmesi, film üretmesi, roman-öykü yazması, karikatür çizmesi, heykel yontması suç sayılamaz.

Yaratıcının özgürlükleri, hangi anlamda olursa olsun sınırlanamaz.

Bunu algılamayan sanat düşmanlarının siyaset yaptığı bakan, başbakan, vali, emniyet müdürü, savcı, yargıç veya yönetici olduğu ülkelerde siyaset, olsa olsa izlediğimiz gibi kör dövüşü olur.

Buradan da demokrasi filan çıkmaz.

oaydinoaydin@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder