5 Temmuz 2010 Pazartesi

Ahh...


Ah benim 'taşı toprağı altın' şehrim, ah!

Yedi bitirdiler seni; bir görenin, bir duyanın olamadı.

Bin yıllık tarihi olan hanların, hamamların, sarayların, kervensarayların, zindanların, çeşmelerin, medreselerin, kiliselerin, havraların, surların, su kemerlerinin üstüne beton döküp inşaatlar yaptılar, kimseler sesini çıkarmadı.

İnsanla buluşturulması gereken eserlerin, kültürel değerlerin birilerine göz göre göre peşkeş çekildi;
'hayır' diyenler gün oldu sustular, susturuldular.

Vakıf malları talan edildi.

Tepelerin kuşatıldı. Arap sultanları, petrol tüccarları kondular mirasının üstüne, güzelliğini çaldılar.

Ormanlarını, ormanlarından ağaçlarını, çiçeklerini çaldılar.

Yeşiline el koydular.

Su havzaların 2B yasalarıyla betonlara gömüldü.

Boğazından kentin kiri akıyor.

Mavini çaldılar.

Dört bir yanın beton yol, kavşak, viyadük, köprü, alış-veriş merkezleri yığını.

İçin dışın gri.

UNESCO seni, KARA listeye alıyormuş haberin var mı?

Kültürel kalıtların artık korumasız kalacak.

Değerlerin tarihin çöplüğüne atılıyor.

Seni insafsızca tüketenlerin ellerine teslim ediyorlar.

Tarihi yarımada, Balat, Sütlüce, Pera, Galata, Adalar acaba önümüzdeki elli yıla kalır mı?

Zaten çok kimlikliliğini yitirmiştin.

Sahipsiz kalmıştı bin yıllardır barındırdığın farklılıkların.

Kimileri 'düşman' ilan edilmişti, kimiler 'zararsız'.

Önce zorla, olmadı yasalarla sürüldüler birer birer.

Bağrından büyük büyük taşlar kopardılar,canın yandı, bilmediler.

İçine kin bastılar, içine korku ve düşmanlık!

Şimdilerde müzelerin kapısından başlandı 'özelleştirilme' talanına.

Kütüphanelerin devredildi.

Yüreğin sökülüyor bir kez daha.

Düşünüyorum da biz, yani şu an seninle seni yaşayanlar, şanslı sayılırız.

Oysa, ardımızdan gelen kuşaklar seni tarihten okuyacaklar!

Ah İstanbul ahh...

Kıymet bilmezlerin güzeli ahh!

Seni, senin değerlerini paraya dönüştürme sevdasını kusanlar, sana en büyük kötülüğü yapıyorlar.

Üstünde tutunacak toprak bırakmayanlar, senin gözyaşlarına bakmayanlardır.

Yüreğini söküp alanlar da, seni öksüz ve korumasız kılanlar da onlardır.

Ne edeyim nasıl edeyim bilmemki ey İstanbul!

Başına sen sardın bu belayı.

Sen istedin, kendi kendini bitirtmeyi.

Sen kendin koydun kendi geleceğine ipoteği.

Sen istedin bunca namusluya rağmen, namussuzlara yetki vermeyi.

Alnına ser sürdün bu kara lekeyi.

Şimdi 'tehlike altındaki kültürel miraslar' listesinin başında parıldayacak adın.

Adına kurulmuş ajanslar, onun akıttığı musluktan beslenenen tüccarlar, sanat sevicisi! aymazlar kazdılar kuyunu.

Şimdi, seni daha da 'büyütmek için' 3. köprüyü yapıyorlar.

2 milyon ağacını kesiyorlar bağrından, iş makinaları homurduyor yüreğinde.

Sesin çıkmıyor.

Sele teslim oluyorsun gökyüzün her ağladığında!

Yalana, yalancıya, hırsıza teslim olmak daha da beter.

Canın yanıyor.

Anlıyorum.

Uzatıyorum ellerimi, baharına dokunmalıyım diyorum, yazına el sürmeli, kışına sığınmalıyım.

Ellerim üşüyor.


oaydinoaydin@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder