15 Şubat 2010 Pazartesi

Opera, Bale, Senfoni ve Tiyatroda 4C…


Siz de farkında mısınız? Kültür Bakanı Günay’ın uzunca zamandır sesi-soluğu çıkmıyor.

Ülkede yer yerinden oynuyor. Meclis kavgaları, ağız dalaşları almış başını gidiyor, Bakan Beyden ses, seda yok.

Tiyatrolar kapanıyor, oyunlar saldırıya uğruyor, yasaklanıyor, yine Bakan Beyden ses yok.

Birileri Beyefendi’nin ‘biraz susması gerektiğini’ öğütlemiş olabilir mi? Bilmiyoruz.

Ancak, Bakanlığın suskun olması, çalışmıyor anlamı taşımaz!

Bu günler, üç önemli sorunu kökünden gidermek için alınmış kararların uygulamaya konulduğu günler.

Elbette Kültür Bakanı ve Bakanlık bürokratları bu sürecin içinde yer almaktan büyük gurur duyuyorlardır.

İlk adım, Dolmabahçe’de sanatçılar ile Başbakan’ın buluşmaları; ikinci adım, tüm sanat örgütlerini tek çatı olacak bir ‘meslek birliği’ altında birleştirmek; ve son adım, en tarihi olanı, 4C.

20 Şubat’ta gerçekleşecek Dolmabahçe buluşmalarında, müzisyenler, besteciler ve yorumcular yer alacakmış.

Beyefendi, ‘açılım’ için destek isteyecekmiş!

Sonrası, sinemacılar, tiyatrocular, yazarlar, çizerler bir araya geleceklermiş.

Ülke meseleleri için şimdiye dek kelam etmeyen bildik zevat, Beyefendinin istekleri doğrultusunda, süslü-püslü laflarla konuşmaya başlayacaklardır.

Böylelikle, açılımın acılı arabesk sosu, ayarlanmış olacak!

Bakanlık bünyesinde kurulmuş iki ayrı Komisyonun işleri ise, daha da zor.

Bu komisyonlardan ilki, tüm sanat alanlarında bulunan örgütlere üç ay önce bir çağrı yapmış ve İstanbul Bilgi Üniversitesinin ev sahipliğinde ilk toplantı, geçen ay gerçekleştirilmişti.

Toplantının tek amacı vardı, o da tüm sanat alanlarını, Bakanlığın öngördüğü bir meslek birliği altında toplamak.

Bakan Beyin hayali olduğu sanılan proje, alanlardan büyük reaksiyonlar gördü.

Sinemacılar, edebiyatçılar ve ressamlar, “Bu demokratik olmayan bir uygulamadır. Bakanlık sorunlarımızın çözümü için nasıl böyle bir dayatma içine girebilir? Yetkililer, “Ya sanat alanında neler yapıldığını, nasıl yapıldığını bilmiyorlar, yada burada bir kasıt var” dediler.

Bu sesi hiç duymak istemediği belli olan Sayın Bakan, toplantının ikinci gününe kendisi de katılmış; fakat aynı yanıtları alınca, apar-topar ekibini Ankara’ya göndermiş ve ‘düzenlemenin yeniden yapılmasını’ istemişti.

Aradan bir ay geçti, Komisyondan ses, seda yok; Bakan Bey de zaten sus pus.

Bakanlıkta yürütülen son çalışma ise, AKP’nin çalışanlara giydirmeğe çalıştığı deli gömleği olan, 4 C.

Olup bitenlere bakınca, bu 4C neyin nesidir, bizim alanlarımızda ne işi var, nerede uygulayacaklar? gibi onlarca soru akla geliyor.

Bu günlerde Tekel işçilerine uygulanmak istenen şu lanet olası 4C’yi kısaca anlatalım,.

Özelleştirmeler, sokağa atılan işçilerle, çalışanların özlük ve sendikal haklarının budandığı, hatta hiçe sayıldığı bir süreçte gerçekleşiyor.

Sendikalı işçiler tıpkı Tekel örneğinde olduğu gibi, özlük haklarının gasp edilmesine direnip ayağa kalkınca, ülke 4C gerçeğini kavramaya başladı.

Anlaşıldı ki, AKP hak gasplarını yasal bir kılıf altına gizlemiş.

Bir takım aklı evvellerin bir gece yarısı öngördükleri 4C, çözüm olarak kabullenilmiş ve yasallaştırılarak yürürlüğe konmuştu.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda kamu hizmetlerindeki memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel A, B ve C fıkralarıyla tanımlanıyor.

A fıkrasında kadrolu devlet memurları, B fıkrasında sözleşmeli personel, C fıkrasında da özelleştirmelerden dolayı başka kamu kurumlarına yerleştirilecek geçici personel tanımları yer alıyor.

C statüsünü tanımlayan ilk koşul, bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olması.

Bu göreve de Bakanlar Kurulu'nun karar vermesi gerekiyor.

İşte bu şekilde çalışanlara 4C'li deniyor.

Tekel işçileri için bu maddenin uygulanmasının anlamı şu: Çalışan bir işçi, en çok 10 ay çalışacak.

Bu en yüksek süre. Gerçekte ise bir yıl içinde çalışılan ay sayısı dörde kadar düşebiliyor.

Peki maaş ne kadar? Tamı tamına 630 Türk Lirası.

İşte Tekel işçilerinin kabul etmediği koşullar, bunlar.

Kaldı ki özelleştirilen işyerlerinde pek çok işçi, 4C kapsamına bile alınmadı.

İşsiz kalan işçi sayısı on binlerle ifade ediliyor.

İşte bu günlerde Kültür Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı Opera-Bale-Senfoni ve Tiyatro’da düğmeye bastı.

Anlaşılıyor ki Bakanlık bu dört alanda özelleştirmenin peşinde, yada bu dört alanda sözleşmeli çalışan durumundaki yaratıcılara 4C uygulaması yapma hazırlığı içinde.

Bunun her ikisi de mümkün.

Bakanlık yarın çıkıp, bu dört alanı da özelleştireceğini söyleyebilir.

Buna kim, kimler karşı çıkar?

Kültür Sanat-Sen, süreci izliyor ve dava etmeye hazırlanıyor.

Bazı sanat örgütleri ve bildik birkaç ortak ses de bu sürece karşı çıkacaktır.

Sonra sönümlenir gider ve o sanat alanları özelleştirilir.

İnanın, bu tüm özelleştirmelerden daha kolay olur!

İnsanlığın ortak evi olduğuna inandığımız sahneler yıkılırken, özlük hakları 1998’den beri aynı noktada iken, seviyesizlik-yalan-ötekileştirme-sansür, en geri seviyede yaşanırken sesini çıkarmayan ‘sanatçılar’, zaten teslim olmuş değiller midir?

Bu gün, Devlet Opera-Bale-Senfoni ve Tiyatrosu’nda Tekel işçilerinin onurlu yüreklerini selamlamış, ellerinden tutup dayanışma göstermiş, kaç insanoğlu vardır?

Peki bu sanat alanlarının yaratıcıları, yarın özelleştirme ve ardından 4C denen o siyah kefenli sürece girdiklerinde, kimlerden destek isteyecekler?

Haydi alkışınız bol osun.

oaydinoaydin@gmail.com

1 yorum: