14 Şubat 2011 Pazartesi

Torbacı…

Haydi, gözümüz aydın.

Torbaydı çuvaldı derken, artık ‘nur topu gibi’ yeni yasalarımız var.

Tüm toplum olarak tepe tepe kullanacağız!

Çalışma yaşamımızı alt-üst edecek düzenlemelerin getirileri üstüne yazılanlar, alanlarda söylenenler AKP’nin umurunda olmadı.

Emek örgütlerinin haklı taleplerinin önü, panzerlerle, coplarla, tazyikli sularla, biber gazları ile olabilecek en düşmanca biçimde kesildi.

Zaten sendikal örgütlenmelerden DİSK ve KESK dışında diğer yapılardan ses çıkmadı.

TÜRK-İŞ kendi tarihinin en teslimiyetçi günlerini yaşıyor.

HAK-İŞ denen AKP sendikacılığı ise neredeyse zil takıp oynayacak!

Bu tarihi utanmazlığın gün gelir hesabı sorulur mu?

Söz konusu yandaş sendikaların bünyelerinde yer alan işçilerin sus-pus olmalarının nedeni bir çıkar ummaktan mı ibarettir, yoksa ‘padişah’ korkusuna esir mi düşülmüştür? Bunu birlikte göreceğiz.

Yasa mecliste görüşülürken, alanlara çıkan insanlığın sanatçılar tarafından yalnız bırakılması ise asıl sorundur.

KESK üyesi Kültür Sanat Emekçileri Sendikası ile DİSK üyesi Sinema Emekçileri Sendikası dışında hiçbir sanat örgütünden tek ses çıkmamıştır!

Bu durum, ‘sanat alanlarının haksızlıklara, faşist dayatmalara karşı direnme geleneği yok’ deyip geçiştirilecek bir mesele olmaktan ötedir.

Ülke sanat alanları, aklını yitirme boyutuna varan bir seviyede suskunlaştırılmış-teslim alınmış ve yalnızlaştırılarak, bir kaos ortamına itelenmişse, burada sanatçıların sorumluluğunun olmadığını savlamak saf dillik olur.

Bunda Dolmabahçe tıkınmalarında bağdaş kuranların, ellerine mikrofon-ekran olanağı geçtiğinde ‘padişah efendiye’ övgü dizenlerin, AKP uygulamalarına saygı-sevgi-hürmet arz edenlerin payı, sanıldığından da büyüktür.

Evet, yinelemek gerekiyor. ‘Bir kısım sanat adamının’ aklı sistem tarafından devşirilmiş durumdadır.

Tiyatro-sinema-resim-müzik ve yazın dünyası içinden onlarca isim, cemaat kapılarında el açmış ve secdeye varmak için fetva bekler olmuşlar.

Bu isimleri tek tek deşifre edip, ’kula kulluk etmenin’ onursuzluğu üstüne ahkâm kesmek niyetinde değilim, ancak gerçek ortadadır.

AKP sanat alanlarında yapmak istediğini yapmış yarılmayı gerçekleştirmiştir!

Arkadaşlarım ‘paranın gözü kör olsun’ diyorlar, bense ‘cahilliğin iki gözü de aksın’ diyorum.

Bu bahis açılınca, geçmiş düşüyor aklıma.

Önce 68 baharındaki bağımsızlık tutkusunun sanat alanlarınca sevinçle kucaklanması, sonra 77-78’li yılların eşitlik ve özgürlük çağrısına uzatılan eller.

Sanat tüm alanlarıyla emekçilerin, çalışanların, işsizlerin, yoksulların, işsizlerin koluna girmiş-saf olmuş, ülke onuru için kavgaya atılmış; grevlerde, alanlarda, gençlik eylemlerinde halkının yanında yer almayı bir görev saymıştı.

Sahnelerde üretilen oyunlar, sinemada çekilen filmler, yapılan resimler, bestelenen şarkılar, yazılan romanlar-öyküler-şiirler aynı ırmağın içinde birlikte akmayı becerebildiler.

Sistem, her iki dönemde de tüm baskılara-gözaltılara-işkencelere karşın, sanatı ve sanatçıyı devşirmeyi bu denli becerememişti.

Şimdiki kadar kolay aldatılıp suskunlaştırılan bir süreç, 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbeleri dönemlerinde de yaşanmadı.

Yasaklanan oyunlar, kapılarına kilit vurulan tiyatrolar, sansürlenen-yakılan filimler, basılan kültür merkezleri, yasaklanan kitaplar, hapislere atılan sanatçılara rağmen, tüm alanlar direnmenin erdemini birlikte yaşadılar.

Ya şimdi.

Ellerimizde yükseltmemiz gereken örgütlerimizin bile, altını oymaya çabalıyoruz!

Uyduruk birkaç kara akla, ‘çıkar hesapları yaparak’ kendi geleceğimizi karartıyoruz.

Sanat alanlarının içinde elini kolunu sallayarak dolaşan ve her önüne gelene globalleşme aklını satmaya çabalayan liberallere karşın, gerçekliğimizi görmezlikten gelmek, cehaletimizin sonucu değil ise nedir?

Şu ‘torba yasa’ denen çuval başımıza geçirilmek üzereyken, AKP’ye karşı direnen emekçilerin yanında olmamak, içimizdeki gerici-liberal ittifakının başarısı olsa gerek!

Dünya işçi ve emek örgütleri ile bu örgütlere üye sanat örgütleri bizler için ayağa kalkıp, AKP ve yandaşlarına, “çalışma yasalarını İLO (Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmesine uyumlu hale getirin” çağrısını yaparken bile suskun kalmış olmanın, başkaca tanımlaması olmasa gerek.

DİSK tarafından paylaşılan ve ülkemiz işçileri-emekçileri ile dayanışma içinde olduklarını belirterek AKP hükümetini uyaran ülkelerin içinde, Cezayir, Arjantin, Avustralya, Bahamalar, Avusturya, Barbados, Belarus, Hong Kong, Belçika, Bosna Hersek, Botswana, Brezilya, Bulgaristan, Kamerun, Kanada, Şili, Kongo, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, İspanya, Etiyopya, Malezya, Finlandiya, İsveç, İsviçre, Malta, Fransa, Almanya, Gana, Yunanistan, Guyana, İzlanda, Macaristan, Endonezya, İran, Irak, İrlanda, İsrail, İtalya, Japonya, Kazakistan, Kore, Lübnan, Lüksemburg, Meksika, Nepal, Hollanda, Yeni Zelanda, Nijerya, Norveç, Umman, Pakistan, Peru, Filipinler, Polonya, Portekiz, Rusya, Sırbistan, Slovenya, Güney Afrika Cumhuriyeti, İspanya, Sri Lanka, İsveç, İsviçre, Tayvan, Trinidad Tobago, İngiltere, ABD, Uganda, Ukrayna, Uruguay var.

DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün’ün “Haritada yerini bile bilmediğimiz ülkelerden destek gelmesi ne kadar sevindiriciyse, kendi ülkemizin uluslararası sözleşmeler karşısında sağır ve dilsiz kalması da o kadar üzücüdür” açıklaması, kimin aklını başına devşirir dersiniz?

Ne diyelim, bir torbacıya esir düşmek tam da bu olsa gerek.

oaydinoaydin@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder