5 Aralık 2010 Pazar

Ateş ve duman…
Haydarpaşa ateşe verildi.
Evet, tam da böyle oldu. Koruma Kurulu kararlarıyla koruma altında olan bir kültürel dokunun-kalıtın içinde, Koruma Kurulu’ndan habersiz tadilat-onarım-tamir gibi işler bile bile ve en özensiz biçimiyle yapılıyorsa, akla başkaca hiç bir şeyin gelmesi olası değildir.
Yangın tüm vatandaşlar gibi devlet tarafından da seyredilmiştir.
Canlı yayınlarda birlikte izledik. İtfaiye yangın yerine geç ulaşmıştır.
İstanbul gibi 15 milyon insanın yaşadığı ve kültürel dokusuyla zengin bir kentte böylesi bir yangına havadan müdahale edilmemesi ya bir akıl tutulmasıdır ya da açıktan kasıt içerir.
Haydarpaşa hiç kimsenin babasının çiftliği değildir. O bina tüm dünya insanlığının ortak mirasıdır ve öyle kalmalıdır.
Niyet okuyucu değiliz elbet ancak, daha önce o alan için düşünülen tasarruflar, yangında kastı güçlendirmektedir!
Bu anlamda, İMO (İnşaat Mühendisleri Odası) bildirisini sizlerle paylaşarak, yaşanılan tüm sürecin tarafınızdan da bilinmesine katkı sunmak isterim.
“Tarihi Haydarpaşa Garı‘nda çıkan yangın, birilerinin "otel mi olacak, yerine gökdelen mi dikilecek" tartışmasını bitirdiği izlenimini veriyor.
Haydarpaşa Garı, yüz yıllık tarihinde birkaç kez tehlike atlattı fakat bugün kendisine yönelen tehditler, bugüne kadar olanların toplamından daha fazla. Çünkü Haydarpaşa bugün tarihe saygısı, estetik anlayışı, vicdanı ve kamuoyu duyarlılığı olmayanlar tarafından yok edilmek isteniyor. Çünkü Haydarpaşa Garı‘nı yok etmek isteyenler bugün Türkiye‘yi ve İstanbul‘u yönetiyor.
Kentsel rant oranının çok yüksek olduğu bölgenin turizm ve ticarete açılmak istenmesinin önündeki en büyük engel olan Haydarpaşa Garı ilk önce yıkılmak istenmiş, kamuoyu büyük tepki gösterince bu sefer yıkmadan yağmalanması düşünülmüştür.
Yaklaşık 5 sene önce yerine gökdelen yapılması gündeme gelen tarihi gar, geçen yıl da İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından onaylanarak koruma kuruluna gönderilen imar planıyla "kültürel tesis, turizm ve konaklama" alanı olarak belirlenmiş, Haydarpaşa Limanı‘nın gerisindeki bölgeye de yüzde 60 oranında yapılaşma getirilmişti. Bunun anlamı garın ve gar bölgesinin otel olarak kullanılacak olmasıdır. Ayrıca ülkemizdeki demiryolu ulaşımına dönük tehditlerin de bir parçası olan bu durum bize göstermektedir ki siyasi iktidar "demiryolu nostaljisi" yaşatılacak turizm işletmeleri yaratmak istemektedir.
Haydarpaşa‘da "çıkan" yangın, tarihi binanın bir süre sonra can güvenliği nedeniyle gar olarak kullanılamayacağına ilişkin bir kararın ve ardından rant alanı haline getirilmesine dönük çalışmaların habercisi gibidir.
Yangın söndürme çalışmaları dahi bu niyetin göstergesi gibidir.
Üstelik çatı katında olmasına rağmen yangına havadan müdahale edilmemesine ilişkin yetkililerin açıklaması doyurucu değildir. Yangın sonucu 4. katı da saran alevlerin daha da yayılması sonucu binanın çökme tehlikesiyle karşılaşacağı çok açıkken ahşap direkler üzerine oturtulmuş binada yeterince yangın önlemi alınmamasının sorumluları belirlenmelidir.
Gar içinde yapılan tadilat çalışmalarına ilişkin şüpheler de dile getirilmektedir. Tadilatın belediye denetiminde ve ruhsatlı olmadığı; tarihi binanın yapısına uygun yapılıp yapılmadığı; doğru malzemelerin kullanılmadığı gibi iddialar yangın sebebine ilişkin ciddi şüpheleri de beraberinde getirmektedir.
Her ne sebepten olursa olsun bir yangının çıkmış olması dahi en basit ifadeyle tarihi Haydarpaşa Garı‘ndaki özensizliği göstermektedir.
Haydarpaşa Garı tarihi ve kültürel özellikleriyle ülkemizin en önemli simgelerindendir. Gar estetik değeri ve mimari nitelikleriyle de yapım amacına uygun olarak korunması ve yaşatılması gereken bir yapıdır. Haydarpaşa ayrıca Türkiye‘deki en önemli kamusal alanlarından biri olduğu gibi ve toplumsal belleğimizin de en değerli mekânlarındandır.
Haydarpaşa Garı ne yanabilir ne yıkılabilir ne de kendinden başka bir şeye dönüştürülebilir. Çünkü Haydarpaşa, İstanbul‘un; İstanbullunundur. Haydarpaşa İstanbul‘a bir kez bile gelmese de onu bir kez anmış olan herkesindir.”
Gözlerimizin önünde yakılan ve şimdi viran edilmiş gibi yalnızlaşmaya terk edildiği gözlenen Haydarpaşa, tarihsel zenginliğimizin en önemli varlığı olmaya devam edecektir.
Ne Haydarpaşa’da çekilen film karelerini, ne orada başlayıp Anadolu’ya yol alan destanları-şiirleri, ne de orada yaşanan aşkları-acıları-elemleri-kederleri-hasretleri-yalnızlıkları; söylenen şarkıları-türküleri hayatlarımızdan söküp almaya hiçbir hain ateşin gücü yetmeyecektir.
Bir an için tüm bu gerçeklikleri yaşanmışlıklar olarak varsaysak bile; Nâzım Hikmet’in Haydarpaşa’nın merdivenlerinde başlayan ve bir Anadolu Katarı’nda çoğalarak devam eden ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ destanı, her sözcüğü ile aklımızı zenginleştirecek güçtedir.

“Haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk ve telâş
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.
Zayıf.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun
yanaklarının üstü çopur.
Merdivenlerdeki adam
-Galip Usta-
tuhaf şeyler düşünmekle
meşhurdur:
"Kâat helvası yesem her gün" diye düşündü
5 yaşında.
"Mektebe gitsem" diye düşündü
10 yaşında.
"Babamın bıçakçı dükkânından
Akşam ezanından önce çıksam" diye düşündü
11 yaşında.
"Sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksalar" diye düşündü
15 yaşında.
"Babam neden kapattı dükkânını?"
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkânına"
diye düşündü
16 yaşında.
"Gündeliğim artar mı?" diye düşündü
20 yaşında.
"Babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?"
diye düşündü
21 yaşındayken.
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
22 yaşında.
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
23 yaşında.
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
24 yaşında.
Ve zaman zaman işsiz kalarak
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
50 yaşına kadar.
51 yaşında "İhtiyarladım" dedi,
"babamdan bir yıl fazla yaşadım."
Şimdi 52 yaşındadır.
İşsizdir.
Şimdi merdivenlerde durup
kaptırmış kafasını
düşüncelerin en tuhafına:
"Kaç yaşında öleceğim?
Ölürken üzerimde yorganım olacak mı?"
diye düşünüyor.
Burnu sivri ve uzun.
Yanaklarının üstü çopur.

Denizde balık kokusuyla
Döşemelerde tahtakurularıyla gelir
Haydarpaşa garında bahar
Sepetler ve heybeler
merdivenlerden inip
merdivenlerden çıkıp
merdivenlerde duruyorlar.”
oaydinoaydin@gmail.com.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder