4 Ekim 2010 Pazartesi

Talan…
Hasankeyf'in sular altında kalmaması için gösterilen direniş sonuç vermedi.
Dünyanın dört bir yanından yükselen seslere, AKP'nin verdiği yanıt şaka gibi, "Hasankeyf’i taşıyacağız"
Allianoi Antik Kenti’nin sular altında kalmaması için verilen mücadele de sonuçsuz kaldı.
Direniş sürüyor ama nafile!
AKP bildiğini okuyor, tüm istemlere kulaklarını tıkamış, bölgeyi tel örgülerle çevirip, jandarmayla koruma altına alıp, bölge halkından bile tecrit etmiş!
Antik kent şu günlerde kumla dolduruluyor, sonra üstüne taş-çakıl yığınları atılacak.
AKP'nin buna verdiği yanıtta şaka gibi, "Yok etmiyoruz bir gün ortaya çıkarmak için üstünü örtüyoruz"
Günlerdir kültürel varlıkların talan edildiğini dillendiren kişiler, sivil örgütler yanıtımızı almış olduk!
“Kültürel varlıkları ve ören yerlerini korumak bir hükümetin asli görevidir” diyen Kültür Bakanı sus-pus.
AKP, her iki antik kenti yutup yok edecek barajlar için, "Tarım ülkesiyiz, bölgelerin suya ihtiyacı var" diyor.
Oysa bunun koca bir yalan olduğunu tüm taraflar biliyor.
Tarımda AB'nin dayattığı tüm kotaların altına imza çakan bu hükümetin kendisi değil mi?
Hangi tarım?
Tarlasına canını bağlamış köylü, ürünlerini devşiremeden çürümeye terk etmek zorunda kalmıyor mu?
Devşirdi diyelim, satacak pazar bulabiliyor mu?
Tarımla uğraşan üreticilerin boğazlarındaki ilmik, "kredi borçları" olarak durmuyor mu?
Evet o bilinen slogan doğrudur 'su hayattır'. İnsanlık tarihinin ortak mirası olan kültürel varlıklar nedir peki? .
"Gâvur taşı mı"?
Bir zamanların uyuyan güzeli Kültür Bakanı zat, öyle demişti 'üç-beş gâvur taşı için yapılacak projelerin önünü kapatmam"
İşte akıl bu akıldır.
Hem Hasankeyf, hem Allianoi’de ve tüm yurtta kimsesizliğe itilmiş kültürel kalıtlar, "gâvur taşı" olarak algılanmaktadır.
Şaşarım bu akla!
Anlaşılan o’dur ki; Kültürel kalıtların gün yüzüne çıkartılması ve insanlıkla paylaşılması için Dünyada yapılan çalışmaların hiçbiri bu hükümete örnek olmayacak.
Geçtik antik kentlerin üstlerine dökülen çakılları, kumları, suları, çamurları, çöpleri İstanbul'a bakalım.
Tarlabaşı’ndan başlayıp Sütlüce’ye uzanan tüm kültürel doku ile Galata bölgesi ve Haydarpaşa yem edilmek için gün sayıyor.
Tıpkı Surdibi’nde olduğu gibi.
Eli kulağında. Çalık grubu Tarlabaşı’na dozerlerle, iş makineleriyle girecek ve tescilli-tescilsiz ne kadar tarihsel yapı varsa hepsini yerle bir edip, kendi projesini uygulamaya koyacak.
Kilise, havra, manastır, park, yeşil alan umurunda olmayacak.
İstanbul’un orta yeri şantiyeye dönecek!
Galata ve Haydarpaşa’da Mimarlar Odası’nın daha önce aldığı “yürütmeyi durdurma” kararları da bir işe yaramayacak. “Kamu yararı” kılıfı, 12 Eylül’de yüzde 58 oy alarak, onandı nasıl olsa!
Şimdi meydan ‘evetçi’ kardeşlerimizin, al gözüm seyreyle.
Asıl talan-peşkeş çekme ve geri dönülmez tahribat 3. köprü ile start aldı.
Kesilecek olan 2 milyon ağaç, elbette bir daha geri gelmeyecek.
Karadeniz’e doğru yeni bir İstanbul yaratma tutkusu, doğa cinayetleri işlenerek yapılacak.
İstanbul’un üstüne beton kütleler yağacak.
Boğaz yeniden üleşilecek.
Yeni uydu siteler, gökdelenler, iş merkezleri, alış-veriş merkezleri, gök kafesler mantar gibi pırtlayacak.
Belgrat Ormanları dahil bu kent’in nefes aldığı en önemli yeşil alanlar, su havzaları tahrip edilecek.
İnsanlar yaşam alanlarından sökülüp atılacak, çevre yolları üzerlerindeki köyler ranta açılacak.
Yağma Hasanın böreği, ye babam ye.
Geçtiğimiz haftalarda Hıncal Uluç Efendi köşesinden paylaştı, “Başbakanın İstanbul için sürpriz projeleri var, ben şaşırdım doğrusu, muhteşem, ama açıklamasını Sayın Başbakan’a bırakıyorum” dedi.
Şapkanın altındaki sürpriz’in Taksim Meydanı’na yönelik olduğunu biliyoruz!
Ama bu şapkanın altından tavşan çıkmayacağını da biliyoruz.
Başbakan, uykularına karışan AKM meselesini kökünden çözmeye hazırlanıyor.
“AKM yıkılacak, trafik yer altına alınacak, o binanın yerine de 24 saat açık bir alış-veriş merkezi kondurulacak.”
Hemen kızmayın canım, içine sizin için küçük bir salon ya da saloncuklar da yapılacak!
Harbiye Muhsin Ertuğrul’da öyle yapmadılar mı?
Dev bir Kongre Merkezi, içinde küçücük bir salon, alın tepe tepe kullanın.
Bir ucu Karadeniz’de, bir ucu Marmara’da, bir diğer ucu Tekirdağ’da olan bir İstanbul; AKP’nin yedi ceddini doyurmaya yeter.
Bizlere de elde mumlar sokaklara çıkmak düşer.
“Aman ağaçlar kesilmesin, doğa tahrip edilmesin”
Kimler, en cesur biçimiyle çıkıp, ‘3. köprü İstanbul için bir cinayettir. AKP dur.’ diyecek?
Bunu da birlikte görmeyi umalım ve mum yakmanın ötesinde işler yapıp, memleketi yangın yerine çevirenlerden hesap sormayı akla koyalım, yoksa bu talan politikalarının uygulayıcısı AKP, akıllarımızı bile çalmaya hazırlanıyor.
oaydinoaydin@gmail.com.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder