20 Eylül 2011 Salı

Cehalet…

Dünya Barış Günü’nde Kadıköy Meydanı’nda yapılmak istenen miting, provoke edilince ortalık karışıyor.

Taş-sopa-biber gazı-panzer, ortalık savaş alanına dönüyor.

Katılımcılar duraklara saldırıyor, bankalara saldırıyor ve tiyatro binasına taş yağdırıyorlar.

Kanım donuyor.

Dünya Barış Günü’nde tiyatro binası taşlanıyor!

Otobüs duraklarından koparılan parçalar, kaldırımlardan sökülen taşlar, pankart sopaları Haldun Taner Sahnesi’ne savruluyor.

Oyun afişleri parçalanıyor, giriş kapısının camları indiriliyor.

Bu insanların yaşları 15 bilemediniz 18.

Düşmana saldırır gibi saldırıyorlar.

Grubun içinden bu duruma karşı koyan, engelleyen birilerini arıyor gözler.

Yok.

Polis şeflerinin kıs kıs sırıttığını görüyorum!

“Bu ne acayip bilmece”

Bu insanlar, faşist bir komploya karşı savunmasız kaldıkları için mi yapıyorlar bunu, yoksa TC’ye ait her yer, her kurum, her yapı ‘düşman’ olduğu için mi?

Bu parti, bu çocuklara eğitim verme gereği duyuyor mu?

Yoksa sayıları binlerle ifade edilen bu insanlar, potansiyel bir güç olarak kendi bildiklerini yapmaları için ‘başıboş özgür mü’ bırakılıyorlar?

Bu sorular yanıt bekliyor.

Ülkenin demokratikleşmesi için mücadele ettiklerini söyleyenler ve getirip çıtayı çatının üstüne koymayı hedefleyenler bu soruları önce kendileri için yanıtlamak zorundalar.

Anlaşılıyor ki bu yapının içinde bir ‘eğitim çalışması’ yapılmıyor. Saflarına kim gelirse gelsin bağra basılıyor.

Sonuç ortada.

“Denetimsiz güç, güç değildir” sözü bir kez daha doğrulanıyor.

Saldırıya sanat alanlarından reaksiyon verilmemesi de ayrı bir sorun.

Mezar saldırısıyla, heykel saldırısıyla, tiyatro binası yıkmakla, tiyatro taşlamak aynı şeyler değil midir?

Neden susuluyor, kimden korkuluyor?

Adı ‘Barış İçin Sanat Girişimi’ olan ve kalabalıkça bir sanatçı toplamından oluşan grup, bu durum için ne düşünüyor?

‘Bu harala-gürele arasında bir sıkışma sonucu yaşanmış önemsiz bir durum’ diye olup biteni geçiştirmeye kalkmak, en yakın tarihte yapılacak olası bir miting sırasında, aynı saldırının daha da büyüğüne zemin hazırlamak değil midir?

Herkes aklını başına toplamalıdır.

Gericiliğin saldırdığı kültürel dokular, sanatsal yaratılar için sanat alanları bas bas bağırırken susanlar; sisteme eklenip pusanlar, perde gerisinde AKP ile pazarlık peşine düşenler, şimdi de susarak, yan bahçenin çocuklarıyla ‘iyi geçinmenin’ hesaplarını yapıyorlarsa, yanılırlar.

Tiyatrolar insanlığın ortak evleridir. Bu yapılara saldırmak; yıkıp, yakıp, taşlamak insanlık suçudur.

oaydinoaydin@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder